Nasıl yâr diyeyim ben böyle yâre Mecnun edip çöle saldıktan sonra Alemin bağında bülbüller öter Nidem benim gülüm solduktan sonra Coşkun çaylar gibi çağlamayan yâr Gönlünü gönlüme bağlamayan yâr Benim şu hâlime ağlamayan yâr Daha ağlamasın öldükten sonra Karadır kaşların keman istemem Şu gönlümde özge mihman istemem Ölsem de derdime derman istemem Ok vurup sinemi deldikten sonra Pir Sultan Abdal'ım sürem bu yolu İnsan-ı kâmilin olmuşam kulu İster yağmur yağsın isterse dolu Nidem ben ummana daldıktan sonra
Pir Sultan Abdal’ın bu şiiri, aşk, sitem, teslimiyet ve tasavvufi yolculuk temalarını iç içe geçirerek hem bireysel hem de evrensel bir insanlık hâlini dile getirir. Her dörtlükte, bir yandan dünyevi bir sevgiliye duyulan sitem, diğer yandan ilahi aşk yolculuğunun izleri görülür. Aşkın acısıyla olgunlaşan bir dervişin iç dünyası şiire yansır.
“Nasıl yâr diyeyim ben böyle yâre
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
Nidem benim gülüm solduktan sonra”
Şair, sevdiği kişiye (ya da sembolik olarak Hakk’a) derin bir sitemle seslenir. Kendisini Mecnun gibi çöle salmak, aşkın çilesini anlatır. Ancak bu çile, karşılıksızdır. Herkesin mutluluğu yaşadığı bir dünyada, kendi “gülünün solmuş” olması, yalnızlık ve kayıptır. Burada gül sevgiliyi, hatta bazen Tanrısal lütfu simgeler.
“Coşkun çaylar gibi çağlamayan yâr
Gönlünü gönlüme bağlamayan yâr
Benim şu hâlime ağlamayan yâr
Daha ağlamasın öldükten sonra”
Bu kıta, sevginin karşılıksızlığını daha açık dile getirir. Şair, sevgilinin (ya da hakikatin) artık kendisine yönelmediğini, gönlünü ona açmadığını ve onun hâline bile ağlamadığını vurgular. Bu yüzden ölümden sonraki pişmanlıkların da anlamı yoktur. Alevi inancında “can cana yoldaş” olma durumu önemlidir; bu kıta, o yoldaşlığın eksikliğini ve acısını işler.
“Karadır kaşların keman istemem
Şu gönlümde özge mihman istemem
Ölsem de derdime derman istemem
Ok vurup sinemi deldikten sonra”
Burada, dünyevi güzelliklerin artık önem taşımadığı bir noktaya gelinmiştir. “Kaş, keman” gibi dış güzellik sembolleri reddedilir. Gönülde artık başkasına yer yoktur; aşk bir kez seçilmiştir. En güçlü ifade ise “ölsem de derdime derman istemem”dir. Dert, aynı zamanda aşkın özü ve ruhsal olgunluğun yoludur. Pir Sultan, aşkı bir mücadele, bir yara ama aynı zamanda bir değer olarak sahiplenir.
“Pir Sultan Abdal'ım sürem bu yolu
İnsan-ı kâmilin olmuşam kulu
İster yağmur yağsın isterse dolu
Nidem ben ummana daldıktan sonra”
Bu son kıta, şiirin en güçlü tasavvufi boyutunu sunar. Şair, “bu yolu sürmeye” kararlıdır. Yani Alevi-Bektaşi inancının ve ilahi aşkın yolundan dönmeyecektir. “İnsan-ı kâmil”in —olgun insanın— kulu olmak, onun izinden gitmek anlamına gelir. Artık dış şartlar (yağmur, dolu) etkisizdir. Çünkü şair, “ummana”, yani hakikatin derin denizine dalmıştır. Bu noktadan sonra dünyevi dertler hükmünü yitirir.
Bu şiir;
Pir Sultan Abdal, halkın diliyle ama derin bir tasavvuf kavrayışıyla, aşkı hem bir sınav hem de bir yükseliş olarak işler. Her dizesinde hem bir insanın kalp acısı hem de bir dervişin manevî yolculuğu yankılanır.
Pir Sultan Abdal