Ey benim divane gönlüm Dağlara düştüm yalınız Bu cefayı kendi özüm Pek mâil gördüm yalınız Dağlar var dağlardan yüce Can mı dayanır bu güce Derdimi üç gün üç gece Söylesem bitmez yalınız Şah'ın ayağına varsam Hayırlı gülbengin' alsam Kızılırmak'a gark olsam Çağlasam aksam yalınız Şahımın ırmağı aktır Lezzeti şekerden çoktur Bir Allah'tan büyük yoktur Hak dedim durdum yalınız Pir Sultan'ım der görenler Pirleri niyaz edenler Üçler kırklar yediler Mürvete geldim yalınız
Bu şiir, Pir Sultan Abdal'ın derin bir içsel yolculuğunu, yalnızlığını ve hakikate ulaşma arzusunu yansıtır. "Divane gönül" ifadesiyle başlayan dizeler, şairin aşk, inanç ve öz benliğini sorguladığı bir yolculuğa işaret eder. Dağlara düşmüş olması, toplumsal hayattan uzaklaşarak manevi bir arayışa girdiğini gösterir. Bu çileli yolculuğu kendi isteğiyle kabullenmiş olması, tasavvufi bir teslimiyetin işaretidir.
Dağlardan da yüce olan bu aşk ve inanç yükü karşısında can dayanmaz; çünkü bu yük maddi değil, ruhsal bir ağırlıktır. Üç gün üç gece anlatılsa bitmeyecek dert, tasavvufî anlamda aşkın ve hakikat arayışının sonsuzluğunu sembolize eder.
Şah'a (Hz. Ali'ye) duyulan özlem ve ona ulaşma arzusu, Alevi inancının merkezi olan muhabbeti yansıtır. Kızılırmak'a karışmak ve çağlamak, bir nevi kendini hakikatin ırmağında eritmek, benliğini aşmak anlamına gelir. Şah'ın ırmağının “şekerden tatlı” olması ise ilahi aşkın dünyevi her hazdan üstün olduğunu belirtir.
Son kıtada ise Pir Sultan, kendini tanıtan bir şekilde mürşitlere, erenlere, Üçler, Kırklar, Yediler’e selam eder. Bu ifadeler, Alevi-Bektaşi öğretisinin kutsal ögeleriyle bağ kurduğunu gösterir. Şair, bu manevi topluluğa ulaşmış ve hak yoluna girmiş olduğunu "mürvete geldim" sözleriyle dile getirir.
Şiir bütünüyle bir içsel yalnızlık, derin bir teslimiyet, ve aşk ile inanç arasında geçen bir hakikat yolculuğunun şiirsel ifadesidir.
Pir Sultan Abdal