Bir kandilden bir kandile atıldım Turab olup yeryüzüne saçıldım Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım Gönlüme od düştü yandım da geldim Ezelden evveli bir Hakk'ı bildik Hakk'tan nida geldi Hakk'a Hak dedik Kırklar meydanında yunduk pak olduk İstemem taharet yundum da geldim Şunda bir kardaşla kayda düşmüşem Pirler makamında yunup pişmişem Kırklar meydanında hem görüşmüşem İstemem yanmağı yandım da geldim Şah Hatayi eydür senindir ferman Olursun her kulun derdine derman Güzel şahım sana bin canım kurban İstemez kurbanı kestim de geldim
“Bir kandilden bir kandile atıldım
Turab olup yeryüzüne saçıldım
Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım
Gönlüme od düştü yandım da geldim”
Bu kıta, insanın ezelî kaynaktan (ilahi nurdan) varlık âlemine inişini anlatır. “Kandilden kandile atılmak”, ilahi nurdan başka bir nura geçişi yani ruhlar âleminden maddi âleme inişi simgeler. “Turab olup saçılmak” ise insanın topraktan yaratılışına ve bu dünyaya gelişine göndermedir. “Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım” dizesi, vahdet-i vücud (varlık birliği) anlayışını yansıtır; insan özü itibarıyla Hakk’ın bir parçasıdır. Bu süreçte gönle düşen “od”, aşkın ve arayışın yakıcı başlangıcıdır.
“Ezelden evveli bir Hakk'ı bildik
Hakk'tan nida geldi Hakk'a Hak dedik
Kırklar meydanında yunduk pak olduk
İstemem taharet yundum da geldim”
Burada yine ezel bilgisi vurgulanır. Şair ve inananlar, “Hakk’ı bilmiş”tir; yani ezelden beri ilahi hakikati tanımaktadırlar. Bu, Alevilikteki “insan-ı kâmil” anlayışının temelidir. “Kırklar meydanı”, Alevi-Bektaşi öğretisinde önemli bir simgedir. Burada kırklar meclisi, tasavvufi olgunluk ve birlik yeridir. “Yunduk pak olduk” derken kastedilen, maddi değil, manevi bir arınmadır. Bu yüzden “taharet” (beden temizliği) istenmez; çünkü kişi zaten batıni olarak arınmıştır.
“Şunda bir kardaşla kayda düşmüşem
Pirler makamında yunup pişmişem
Kırklar meydanında hem görüşmüşem
İstemem yanmağı yandım da geldim”
Bu kıtada, yol kardeşliği ve tarikatta birlikte yürüyen canlarla beraber olma hali anlatılır. “Kayda düşmek”, tarikata kabulü; “pirler makamında pişmek”, manevî olgunluğa ulaşmayı anlatır. “Görüşmek”, tasavvuf dilinde Hakk’ı temaşa etmeye veya velayet mertebesinde bulunanlarla buluşmaya işarettir. Şair artık yanmaya ihtiyaç duymaz; çünkü zaten aşk ile yanmıştır.
“Şah Hatayi eydür senindir ferman
Olursun her kulun derdine derman
Güzel şahım sana bir canım kurban
İstemez kurbanı kestim de geldim”
Bu kıta, şiirin bir nevi zirvesidir. Şair kendini tümüyle teslim eder. “Ferman senindir” diyerek ilahi iradeye boyun eğer. “Canım kurban” ifadesi, tasavvufi anlamda, benliğinden vazgeçmeyi ve Hakk’a adanmayı simgeler. Kurbanın kesilmesine bile gerek yoktur; çünkü şair kendi nefsini çoktan Hakk yolunda feda etmiştir.
Şah Hatayi bu şiirinde; insanın ilahi nurdan yaratılışını, yeryüzüne inişini, aşk ile yanarak arınmasını ve sonunda Hakk’a teslimiyetini işler. Bu yolculuk, Alevi-Bektaşi öğretisinde “Doğmak, ölmek ve yeniden dirilmek” gibi döngüsel ve derin bir süreci simgeler. Şiir boyunca kullanılan mecazlar, sadece bireysel değil, kolektif bir inancın da izlerini taşır.
Bu şiir, yalnızca mistik bir anlatım değil, aynı zamanda Alevi yolunun felsefesidir: Edep, erkân, aşk ve teslimiyet.
Şah İsmail Hatayi